Fotoroman tadında ilk maratonum

Yazın rehavetini ya da tatil modunu üzerimden attıktan sonra ilk ciddi antrenmanıma 11 Ağustos’ta başladım. İstanbul Avrasya Maratonuna 13 hafta kala. Maraton kosmak mı? 42.2 km… Koşar mıyım, koşarım.

2012 yılında ilk yarı maratonumu Antalya’da koştuktan sonra inanılmaz bir özgüven patlaması olmuştu. Uzun mesafe koşusunun bana kazandırdığı net bir his. İçimizdeki süper gücün farkına vardım:) Antrenmanını yaparsam, her yarışı koşarım. Antrenmanını yapacak gücüm ve zamanım var mı? En çok da zamanım var mı? Esas soru bu. 2020 pandemi yılının bize getirdiği yerinde durma, seyahat edememe hali, en çok da zaman açısından işime yaradı. Artık zamanım vardı. Planlı hareket edersem bu yarışı koşabilirdim. Dünyanın her yerindeki yarışlar iptal edilmişti. İstanbul Maratonu koşulacak gibi görünüyordu. Her sene 15k koştuğum, tam maratona hiç cesaret edemediğim bu yarış, bu sene benim için en güzel hedefti. Ve kaydoldum.

Yaklaşık 2 senedir Almanya’da yaşayan bir koşu koçum var. Koç Ümran ve takımı Ayyoteam Essen. Geçen sene de sevgili okulumun koşu grubuna dahil oldum. SAL (Samsun Anadolu Lisesi) Kaplanları. İki grupta da bir heyecan başladı. Pandemi sebebiyle halk koşusu ve 15k yarışları sanal olarak gerçekleştirilecekti. Tek fiziki gerçekleştirilecek kategori tam maraton olarak açıklandı. Herkesin kayıtları tamamlandı. Hazırlıklar başladı.

Her hafta koçumdan o haftanın koşu planı gelir, o plana göre koşarım. Onunla yaptığım, “Maraton ciddi bir iş Sedef” ile başlayan motivasyon konuşmasının ardından bir dizi karar verdim.

Kendime bir koşu çizelgesi oluşturdum. Her hafta gelen planı, o plana karşı benim ne koştuğumu ve toplam km’yi kaydettim. Biraz eski kafalılık olabilir ama bazı şeyleri yazarak takip etmeyi seviyorum.

Her hafta verilen planı koştum. Bazen tek başıma, çoğu zaman da arkadaşlarımla, bazen sahilde, çoğu zaman Göktürk Özge Can Arslan yürüme parkurunda, bazen aksam, çoğu zaman gün ağırırken.

Sal Kaplanları & Ayyoteam

Ve gün ağırırken nefis manzaralara sahit oldum. En sevdiğim de o zamanlar.

Bebek & Caddebostan

“Koşmazsan, koşamazsın.” diye bir cümle vardır hep söylenen. Çok doğru ama sadece koşmak yetmiyor. Koşmanın yanında kuvvet ve mobilite antrenmanları gerekli, sakatlık yaşamamak ve daha uzuun yıllar koşmak için, kaslara bakım yapmak şart. Ben de koşu antremanımın içinde bu adımları da yerleştirdim. Koşu planıma göre haftada iki ya da üç kuvvet & mobilite antrenmanı yaptım. Sevgili Ceren’le ve Kemerburgaz Kent Ormani’nin icinde yer alan salonu, Cross Training Factory’de. Sadece salon degil aslinda tum ormanda antrenman yaptik demem daha dogru olur☺️

Cross Training Factory

İki haftada bir de recovery masajı için Clinic Athletic’in yolunu tuttum. Sevgili Cem, Vedat ve Elif muthiş bir iş çıkardılar.

Clinic Athletic

Yemek ve uyku düzeni de çok önemli. Vegan besleniyorum. Vücudum ve çevre için en iyi şeyi yaptığıma inanıyorum. Bilinçli bir şekilde ilerleyerek, okuyarak, danışarak, hesap yaparak, ne yiyeceğinin planını önceden yapıp hazırlayarak çok güzel bir süreç geçirdim. (Sadece maraton için değil, her zaman bu ritimde ne yiyeceğimi planlıyorum 😉 Bir yandan da sevgili Ozgur’den destek aldim. Kosu planima gore tum ogunlerimdeki kabaca makro dagilimini, antrenman oncesi, sonrasi ve yaristan bir hafta once nelere dikkat edilmesi gerektigini tane tane anlatti bana.

Maraton öncesinde hazırlık yarışı olarak İstanbul Yarı maratonuna katıldık. Pandemi şartlarındaki ilk yarıştı bu bizim için. Çok düzgün organize edilmiş bir yarış oldu ve sevgili Tuba ile birbirimize destek olarak, yarı maratonda en iyi derecemizi koştuk.

Ayyo Team & Sal Kaplanları

Bir yandan da sevgili okulum Samsun Anadolu Lisesi mezunları için burs toplamak üzere bir bağış kampanyası açtım. Bu ilk kampanya açışım değildi. Daha öncesinde de Adım Adım vasıtası ile çeşitli STK’lar için para toplamıştım. Ama insanın kendi okulu mezunları için para toplaması bir başka motivasyon. Kampanyayı etkin yürütmek ve hedefe ulaşmak önemli. Bu uğurda çok çeşitli sosyal medya paylaşımı ve diğer yollarla mesaj gönderdiğim sevgili dostlarım harikalar. Yarışa kadar, toplam 10 öğrenciye burs sağlamak hedefime çok yaklaşmıştım.

Ve Kasım ayı geldi. Ağustos ayında 145km, Eylül ayında 215km ve Ekim ayında 257km koştuktan sonra nihayet Kasım ayı geldi. 13 haftalık hazırlık süreci tamamlandı şimdi şov zamanı. Yarış kitleri alındı.

Bir önceki akşam klasik kare hazırlandı. Ve heyecanla koşu sabahına uyanıldı. Hem Ayyoteam, hem Sal Kaplanları grubu ile fotograflar çekildi, beraber ısınıldı.

Ve yarış başladı. İlk yarıyı güzel bir grupla planladığımız gibi koştuk. Yenikapı’dan başlayan güzergah, Beşiktaş’a kadar keyifli ve düzdü. Barbaros yokuşu ve devamında Ümraniye’ye kadar olan iniş çıkışlar zorluydu. Barbaros’u indikten sonra dizimin kitlendiğini hatırlıyorum. Ürün ve Tuba’ya dizim fena deyince, “Ne yapalım Sedef, düşünme, öyle koşacaksın, hadi” dediklerini hatırlıyorum 🙂 Sonrasında Galata köprüsüne gelene kadar güzel bir tempoda devam ettik. Köprüyü dönüp Balat’a doğru kıvrıldığımızda bir moral bozukluğu yaşadım. Yol uzun olunca böyle iniş çıkışlar yaşanıyor.

Aslında sürekli içimde kendimle konuşurum ben. Yarış başladı…Sedef, hızlı çıkma, sakin ol…Nefesin oturmadı mı, nabzın yükseldi mi, yok yok yükselmedi…İlk su istasyonu, içsem mi içmesem mi, içsem mi, içmesem mi, hadi bir yudum içeyim. Bu çöpleri de yaratıyoruz ya çok canım sıkılıyor, buna niçin çare bulamadılar…Nasıl gidiyoruz, güzel tam planladığımız gibi…Nefesim iyi mi, nabzım yükseldi mi… Su istasyonu, bu sefer içeyim…İleride yokuş başlıyor, nabzını yükseltme Sedef, sakin ol…Ohh köprüye geldik, ne güzel bir manzara, ne şanslıyız böyle bir şehirde, bu güzel havada keyifle yarış koşuyoruz…Off bir yokus daha mı…Bu ve benzeri bir sürü cümle geçer aklımdan. Etrafımda gördüklerim, şehrin en güzel yerlerinden gecerkenki manzaralar, içimde hissettiklerim, moralimdeki iniş çıkışlar, stres olmam, üzülmem, kendimi rahatlatmam, mutlu olmam, adrenalinimin yükselmesi, tekrar moralimin bozulması…

Haliç’teki dönüş noktasından döndük. Hala moralim bozuk ve düşündüğümden yavaş gidiyorum. Bir su istasyonunda bu sefer durarak suyumu içtim. Kendime geldim ve tekrar Hadi Sedef diyerek kendimi kaldırdım. 35. km civarındaydım ve bacaklarımı sanırım çok az hissediyordum. Onlar da otomatik olarak koşuyorlardı bence. Maratonun ilk kısmını beyninle, ikinci kısmını vucudunla, son kısmını kalbinle kosarsın derler; doğruymuş. Son kısımda koçumun bana söylediği “Sedef o güç bacaklarında var, bunun antrenmanını yaptın sen” cümlesini kendi kendime tekrar ettim. 37. km civarı Tuba’yı buldum tekrar ve moralim düzeldi. Hadi geriye sayıyoruz artık km.leri diyerek ilerledik. Bir köşede Red Bull Truck’ını gördük. O sırada hızımız birden yükselmiş:) Müzik, motivasyon önemli. Son km leri de arttırır mıyız dedik ama son km sadece biraz arttırarak, güzel bir mücadele sonunda finishi gördük.

Vee finish. Sahane bir karşılama komitesi. Çocuklara yaslanarak yürüyorum ama madalyam boynumda. Mutluyum… Arkadaşları tek tek buldum. Ya da onlar beni buldular:) Memnun olanlar, olmayanlar, karışık duygular ama genelde mutluluk. Tam alandan ayrılırken de sevgili Hande’den gelen bir telefon, Mezunlar Derneğimizin tüm kaplanlar için hazırladığı koşucular için en güzel düşünülmüş hediyemiz.

En çok neyi sevdim? Tüm süreci…Hatta daha az yarışı, daha çok süreci:) Her sabah kalkışım, kahvemi hazırlamam, içine koyduğum hindistan cevizi yağım, uzun kosacaksam muz ve şekersiz badem ezmesi yemem, bu süreçte badem ezmem bitti, Wholefoods’tan da alamıyorum dediğimde, Almanya’dan alıp bana gönderen sevgili arkadaşım Bogaç’ın jesti, sabah güneşin doğuşunu koşarak izlemek, uzun koşu sonrası hakettik diyerek yapılan güzel kahvaltılar, en çok da Acai Smoothe Bowl, her hafta 10’ar dakika artan uzun koşular, öncesinde nasıl bitecek stresi, bittiğindeki mutluluk, bugün de güzel koştuk dememiz, bazen de koşamayıp üzülmemiz, ilk 30km üzeri koştuğumda “Tamam, oldu bu iş, ben bu yarışı koşarım.” demem, içimde sanki yarışı koşmuşcasına beliren o sevinç, hazırlık yarışı İstanbul Yarı Maratonunda gelen en iyi derecem, bunu kutlayan arkadaslarımın güzel jesti, aynı süreci yaşayan arkadaşlarımla paylaşımlarımız, birbirimize desteğimiz, güç vermemiz ve yarış boyunca her seferinde yaşadığım ve hep hayran olduğum minik hayat simülasyonu. İnişlerim, kendimi kaldırmalarım, tekrar moralimin bozulması, tüm gücümün tükendiğini zannettiğim o anda bile tekrar koşmaya başlamam, üstüne üstlük hızlanmam ve hep ANDA kalmam. Tüm yarış boyunca… Tam 4 saat 23 dakika.

Tüm bu unutulmaz anların üzerine bağış hedefimi yakalayarak 10 öğrenciye burs da sağlayınca bana ve çevreme yarattığım faydanın sevinci ve kazanılan dostluklar ile bir yarışı daha tamamlamış oldum. Pardon, o kadar mütevazi yazmayayım. İlk maratonumu bitirdim, nokta.

Koşmayı ve koşunun getirdiklerini seviyorum!

1 Comments

Yorum bırakın